3 Ekim 2013 Perşembe

Yaz biter, sonbahar gelir...


Yazın bitmesini iple çeken arkadaşlarım olduğunu biliyorum. İlk sararan yaprağın, ilk sonbahar yağmurunun fotoğrafını çekip, hemen Facebook’ta paylaşacak kadar bekliyorlar sonbaharı. Ama yok, bende olmuyor! Ne kadar kendimi alıştırmaya çalışsam da, “sayılı gün çabuk geçer; kışın sonu bahar” desem de, soğuk günleri sevmiyorum ben. Sevemiyorum. Hal böyle olunca, adı depresyon mudur bilmem ama, soğuk havalarda karamsar, çekilmez biri olup çıkıyorum. Hani imkanım olsa, kış uykusuna yatıp, bahara kadar uyanmasam modundayım.

İşte ben tam da bu haldeyken, dışarda dünden başlayan yağmur aralıksız devam ederken, hava, kızımı sabah okula montla gönderecek kadar soğumuşken, bu yazı düştü posta kutuma. Yazının başlığı: “Sonbahar deprsyonundan kurtulmanın 10 yolu”. Bu yolları gösteren: Liv Hospital Klinik Psikoloğu Beril Yardımcı. Benim için işe yarayacağına pek de inanmadan “belki?” diyerek okudum. Ve gözüme 9. Maddeyi kestirdim.
1.      Odanıza gün doğsun: Sonbahar depresyonunun belirtilerinden biri sabahları uyanmada yaşanan zorluktur. Yatak odasında zaman ayarlı aydınlatma sistemi kurmak ve alarmınız çalmadan yarım saat önce suni de olsa yatağınızda gün doğumunu hissetmek uyanmayı kolaylaştırır.
2.    Hayatınıza ışık sokun: Hava serin ve karanlık diye güneş ışığından vazgeçmeyin! Özellikle gündüzleri bulutlu bile olsa dışarı çıkın ve güneş ışığını görün. Erken kalkın, perdeleri açın, dışarı çıkın.
3.    Hareket sizi kurtarır: Soğuk hava terlememek için özür değildir. Spor merkezinde, evde veya hatta tercihen dışarıda kalbiniz 140’ın üzerinde çarpsın! Sadece kiloyu korumak ve sağlıklı kalmak için değil, günlük hayatın stresinden uzaklaşmak için de spora vakit ayırın.
4.    Şekere dikkat: Mutluluk, zindelik ve canlılık hissi veren seretonin hormonunun seviyesi düştüğünde, karbonhidratlara ve şekerli gıdaları tüketme isteği artar. Kışın özellikle de tatlı yeme eğilimi artar. Şekerli ve beyaz unlu gıdalara bağımlılık fizyolojik bir gerçektir. Bunlar bedende uyuşturucular gibi biyokimyasal sistemleri etkiler. Ne yediğiniz nasıl hissettiğinizi ciddi ölçüde etkiler.
5.    Sosyal hayatı unutmayın: Arkadaşların, ailenin, iş arkadaşlarının, komşuları önemini azımsamayın. Bazen bir telefon, kahve sohbeti veya e-mail size canlandırır.
6.    Kışa heyecan katın: Bir şeyi yaşamayı beklemek insanı motive eder. Sonbahar ve kış, havaların ısınmasını beklemek için çok uzundur. Size heyecan verecek bir hafta sonu gezisi, gece planı veya spor planları kışınıza renk katacaktır.
7.    Gevşeyin: İş, ders, aile, arkadaşlar, randevular, buluşmalar meşgul olmaktan hoşlansanız dahi herkesin sakin kalmaya ihtiyacı vardır. Bazı sorumluluklara veya davetlere “hayır” demekten kaçınmayın ve birkaç dakika hiçbir şey yapmadan geçirin. Bu zamanda dikkatinizi içe döndürüp ruhsal olarak sakinleşmeye, bedensel olarak gevşemeye ayırın.
8.    Uyku: Ne fazla ne de az olmalı: Zamanı iyi kullanarak ve disiplinli olarak, geceleri 7-8 saat uyumayı hedefleyin. Yatma ve kalkma saatini belli bir düzene oturtmak, hayata ritmini verir ve enerji seviyesini arttırır. İhtiyacınız olan düzeni bulun. Özellikle de hafta sonları çok fazla uyumamaya özen gösterin, bu insanı daha yorgun düşürebilir.
9.    Mevsimi kabul edin: Mevsimlerin değişimi doğal bir akıştır. Bu değişimi yargılamak yerine izlemek ve detaylarını görmek insanın daha olumlu bir ruh hali içinde kalmasını sağlar. Sonbahar, kış, kendine özgü deneyimleri beraberinde getirir. Değişen doğasından, artan tiyatro sayısına, sebzelerinden televizyondaki programlara keyif aldığınız şeyleri fark edin. Kot giymek ve salep içmek ağustosta pek yapmadığımız şeylerdir.
10. Profesyonel destek alın: Sıralanan belirtilerden üç ya da daha fazla sizin için 2 haftayı aşkın bir süredir geçerli ise profesyonel destek almaktan çekinmeyin: İsteksizlik-mutsuzluk, değersizlik–suçluluk hisleri, uyku bozukluğu–aşırı uyku hali, enerji azalması–yorgunluk, iştah değişikliği, sinirlilik, endişe-kaygı, konsantrasyon bozuklukları…

23 Eylül 2013 Pazartesi

Her öğün 100 kalori azaltınca


Diyetisyen ve Yaşam KoçuGizem Şeber’in “ben diyet yapamıyorum” diyenlere özel bir tavsiyesi var. Her öğünden 100 kalori azaltmak. Eğer bunu yaparsak, ayda 1 kilo verebilirmişiz. Hesap basit: Öğünde 100 kalori, üç öğün üzerinden günde 300 kalori ediyor. Bu da haftada 2100 kalori demek. Bu miktarla da ayda 1 kilo verilebiliyormuş. Gelelim öğünde 100 kalori azaltmak için Şeber’in önerilerine:

Tek seçim: Restoranda yemek yediğiniz zamanlarda, aynı menü içerisinde birden çok seçenek gelir. Bu seçeneklerden birini bile azaltmak, 100 kaloriden daha fazlasından kurtulmak anlamına gelecektir.

Küçük boy kahve: Gün içerisinde kremalı kahve içme alışkanlığınız var ise sadece büyük boydan küçük boy seçime dönüş yapmak veya küçük boy seçiminizi light ve şekersiz yapmak ortalama 100-200 kalori kar etmenizi sağlayacaktır.

Soslar yarı yarıya: Soslu yemek, soslu salata, soslu et severler bu lezzete karşı koyamıyorlarsa, normal sos miktarının yarısı kadar kullanmaları günlük 100 kalori daha az almalarına yardımcı olacaktır.

Pişirirken tadına bakmak: Yaptığınız yemeklerin tuzuna bakmak için aldığınız birer kaşıklar, yaptığınız böreklerin ve tatlıların tatlarını kontrol etmek için farkında olmadan mutfakta yaptığınız ufak atıştırmaların size günlük maliyetinin 100-300 kalori arasında olduğunu unutmayın.

Salatalardaki ekstralar: Salatalara eklenen kuru kayısı, kuru üzüm, nar, kuruyemiş gibi yiyecekler salatanın sadece besleyici değerini değil aynı zamanda kalorisini de yükseltir. Salatalarınızın sadece soslarına değil, içeriğine de dikkat etmeniz ortalama günlük 100 kalori daha az almanıza yardımcı olur.

Zeytinyağı sağlıklı ama: Zeytinyağının sağlığa olan faydaları saymakla bitmese de; 1 tatlı kaşığı yaklaşık 45 kaloridir. Sağlıklı diye bolca kullandığınız zeytinyağı fazla kilolarınızın gizli nedeni olabilir. Yemekleri 1 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişirmek, salatalara ise 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ilave etmek sizi günlük ortalama 100-250 kaloriden kurtaracaktır.

Omlet yerine: Kahvaltıda karışık omlet yerine peynirli veya sade omlet sipariş etmek ve sipariş esnasında az yağlı olmasını söylemek zor değil, ama kalori karşılığı yaklaşık 130 kalori.

Gofret yerine probiyotik yoğurt: Tatlı ihtiyacı duyduğunuzda tüketeceğiniz 1 gofret yerine 1 kutu meyveli probiyotik yoğurt tüketmek, 130 kalori eksik almanızı sağlayacak.

Patates kızartması ama: Patates kızartırken, toplam ağırlığının yaklaşık %10’u kadar yağ çektiğini biliyor muydunuz? İşte bu nedenle patates kızartması yerine fırında patates veya patates salatası tercih etmek size 100 kaloriden daha fazlasını kazandıracaktır.

Poğaça yerine simit: 1 adet poğaça veya 1 porsiyon börek yerine kahvaltıda sokak simidi tercih etmeniz ortalama 100-200 kalori arasında eksik almanıza yardımcı olur.

Tek ekmekli sandviç: Büyük boy bir sandviç veya hamburger sipariş etmek durumunda kaldığınızda ekmek diliminin birini çıkarmak 100 kalori eksik tüketmenizi sağlar.

Cips yerine patlamış mısır: Evde film izlerken, 1 paket patlamış mısır yerine yağsız patlamış 2 avuç patlamış mısır yemeniz 100 kaloriden daha fazla kar etmenizi sağlar.

Sebzeli makarna: Kıyma veya et eklenmiş makarna yerine sebzeli makarna tercih edin, 100 kalori daha az tüketin.

Pide yerine lahmacun: Kıymalı/etli veya peynirli pideler yerine 1 lahmacun tüketmek, günlük 150 kalori daha az almanızı sağlar.


İnce hamur pizza: Kalın hamur yerine ince hamur pizza siparişi size 100 kaloriden daha fazlasını kazandıracaktır. 

18 Eylül 2013 Çarşamba

Lezzetli Bir Kurban Bayramı Tatili


Yılın son uzun tatili; tam 9 gün. Planlamamak olmaz. Hava güzel giderse, güneyde denize bile girilebilir sanki? Ya da kuzeyde gezilip, şahane sonbahar fotoğrafları çekilebilir. Benim tatil felsefem ise, “nerde olursa olsun, yeter ki lezzetli olsun”. İşte bu nedenle GezginDamaklar’ın Kurban Bayramı önerileri ilgimi çekti. Kurban Bayramı tatili için benim planım bambaşka ama belki hala karar verme aşamasında olan birilerinin ilgisini çekebilir?

GezginDamaklar’ın en fazla 20 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği turlarda, damak tadına düşkün seyahat severler bir araya geliyor. Ve kimi zaman şehrin en ünlü aşçısının yemekleri tadılırken, kimi zaman bir yöre evinde yeniyor yemekler. Ve işte Gezgin Damaklar’ın Kurban Bayramı için sunduğu lezzetli rotalar:

Akdeniz sahil şeridinde 8 gün: 12 – 19 Ekim tarihleri arasında uçakla düzenlenecek 7 gece-8 günlük bu bu tur, Göcek’ten Mersin’e kadar Akdeniz sahil şeridinde 817 km’lik bir rota üzerinde gerçekleşiyor. Önemli tabiat varlıkları ve ören yerlerinin ziyaretinin yanında, lezzet ustalarının ellerinden çıkan enfes tatları kapsayan bu turda sıradışı menülerle kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyat 2.120 TL.

Üç nehir, 1001 medeniyet: 14 – 20 Ekim tarihlerinde uçakla düzenlenecek tur, 6 gece – 7 gün sürecek. Bu program, Diyarbakır, Hasankeyf, Mardin, Şanlıurfa, Nemrut, Gaziantep gibi klasik GAP bölgesinin yanı sıra ayrıca Antakya ve Adana illerini de kapsayan lezzet dolu bir bölge turu niteliğinde. Kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyat 2.150 TL.

Karadeniz ve Batum: Samsun Havaalanı’ndan başlayıp, 5 gece – 6 gün süren bu turda ziyaret edilecek yerler, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Uzungöl, Rize, Ayder, ve komşu şehir Batum. Tur boyunca pideler başta olmak üzere Akçaabat Köftesi, Laz Böreği, Hamsikuşu, Mıhlama, Balık Köfte, Hamsili Pilav, Mısır Ekmeği, Karalahana Çorbası, Kaygana, Kuru Fasulye, Tereyağlı Pilav, Kuymak, Turşu Kavurması, Kara Lahana sarması, Hamsiköy  Sütlacı gibi birbirinden lezzetli Karadeniz yemeklerinin yanı sıra Gürcü mutfağından lezzetler de tadılacak. 15-20 Ekim tarihleri arasında uçakla gerçekleşecek turun fiyatı, kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı 1.890 TL.
Dağların gözgesinde yolculuk: 15-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek turda, Erzurum, Kars, Iğdır, Doğubayazıt, Bitlis, Tatvan ve Van dolaylarında yer alan doğal ve kültürel varlıklar gezilirken, bölgeye has yöresel lezzetler de ayrı ayrı tadılacak. Kahvaltı ve yemeklerin yanı sıra özenle seçilmiş tüm yöresel menüler de dahil olmak üzere, iki kişilik odada kişi başı fiyat 1.990 TL. 

Ege lezzetleri: 15-20 Ekim tarihlerinde 5 gece – 6 gün sürecek tur, Ayvalık, Foça, Çeşme, Kuşadası, Didim, Bodrum, Tire, Birgi ve İzmir’i kapsıyor. Kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyatı 1.540 TL.

Yedi renkli Doğu Akdeniz: 16 – 20 Ekim tarihleri arasında Klikya Medeniyeti mirasçısı olan Doğu Akdeniz Bölgesi’ne yolculuğu kapsayan tur, Adana, Mersin, Tarsus, Silifke, Anamur, Gazipaşa ve Antalya dolaylarında büyük bir keşif zevki yaşatacak. Kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyatı 1.260 TL.

Ballıca’dan Hattuşaş’a: 16 – 20 Ekim tarihleri arasında 4 gece – 5 gün sürecek tur, Peskutan Çorbası ve Pezik Turşusu lezzetine sahip Sivas, ünlü kebabı ile Tokat, Baklalı Dolması meşhur Amasya, Topuz Kebabı ile ünlü Merzifon, tadılmaya değer Çatal Aşı ile Çorum ve 93 çeşit yiyecekle zengin bir mutfağa sahip Ankara’yı kapsıyor. Kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyatı 1.150 TL.

Bir tutam Anadolu: 16 – 20 Ekim tarihleri arasında 4 gece – 5 gün sürecek turda, zengin bir İç Anadolu programı sunuluyor. Malatya, Elazığ, Kemaliye, Divriği, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum’u ve yörelerin enfes lezzetlerini kapsayan bu turda kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı fiyat 1.440 TL.

Görkemli Kapadokya: Kayseri, Nevşehir, Ürgüp, Göreme ve Zelve’yi kapsayan bu turda, bu masalsı bölgenin gerçek yöresel mutfağın tadına varılıyor. Bu turun fiyatı, kahvaltı ve yemekler de dahil iki kişilik odada kişi başı 1.500 TL.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bu lokma başka LOKMA


Lokma dedinmi, İzmir gelir benim aklıma. Köşe başına kurulmuş bir lokma tezgahı ile önünde her yaştan, her kılıktan insanlar... Bakkal dönüşü elinde ekmeklerle eve giden çocuk da var kuyrukta, bir iş toplantısından yeni çıkmış takım elbiseli adam da, arka sokaktaki komşusuna beş çayına giden teyze de... Herkes sırasını bekliyor, sonra da sıcak sıcak lokmalarını alıp, “Allah kabul etsin” deyip, yoluna devam ediyor...

Bana gelen haberde yer alan “LOKMA” logosunun altında ise “çay – kahve- yemek” yazıyor. Anlıyorum ki bir lokanta burası. Merakla okuyorum haberin tamamını.

Rumeli Hisarı’nda, boğaza karşı bir mekanmış Lokma. Tam adresi Yahya Kemal Cad. no:18. Toplamda 300 kişi kapasiteli açık ve kapalı alanı varmış. Burada tadılabilecek birkaç lezzet işe şöyle: Fırınlanmış Keçi Peynirli Salata, burger ekmeğinin içinde karamelize soğan ve cheddar peyniriyle sunulan Lokma Burger, dilimlenmiş dana bonfile, közlenmiş patlıcan ve domates sos ile Patlıcan Dilimli Bonfile. 

Bu arada küçük bir not: Lokma, gecce.com tarafından 2011 yılının en iyi kahvaltı mekanı seçilmiş. Aklınızda buluna.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Zayıf ya da şişman!



Oh be! Sonunda sağlıklı beslenmeyle ilgili ama içinde “zayıflayın” lafı geçmeyen bir yazı geldi. Üstelik “eğer kötü besleniyorsanız, ideal kiloda da hasta olabilirsiniz” deniyor yazıda. Kim mi bunu söyleyen? Diyetisyen Canan Aksoy. Canan Hanım, “kişinin kilosunun azlığı ya da fazlalığı,  kötü beslenme alışkanlığının sadece en yaygın göstergesidir” diyor ve sağlıklı bir beslenme için şunları öneriyor:

ü  Öğünlerinizde bütün besin gruplarına yer verin. Bunu sağlamak için tabağınızı 4’e bölün. Bir parçasını sebze veya salata, bir parçasını protein (Et-tavuk-balık-yumurta-peynir-kurubaklagiller) bir parçasını tahıl (Ekmek-çorba-pilav-makarna) ve bir parçasını da süt grubu olarak düşünün.
ü  Günde 5-7 porsiyon sebze-meyve–salata tüketin. Vitamin, mineral ve posa ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı olacağı gibi uzun süre tok kalmanıza da yardımcı olacaktır.
ü  Süt ve süt ürünlerine her öğünde yer vermeye çalışın. Kalsiyum sadece büyüme çağında ihtiyaç duydugumuz bir mineral değildir. Kemik sağlığını ve tansiyonu dengelemek açısından da her yaşta ihtiyaç duydugumuz bir mineraldir.
ü  Katı yağ tüketiminden kaçının. Yemeklerinizi sıvı yağda pişirin. Yağın fazla olmamasına ve yanmamasına özen gösterin.
ü  Tuz tüketimine dikkat edin. Ülkemizde yapılan çalışmalar günlük tuz tüketimimizin neredeyse 30 grama çıktığını gösteriyor ki, günlük tuz ihtiyacı 5 gram civarındadır.
ü  Rafine edilmiş ürünler yerine posası içinde kalan ürünleri tercih edin. Beyaz ekmek yerine tam tane ekmekleri, pirinç yerine kabuklu pirinç veya bulguru tercih edin.
ü  Güneş ışığından faydalanın. D vitamininin en önemli kaynağı güneştir. Her gün en az 20-25 dakika uzun kemiklerinizin güneş görmesini sağlayın.
ü  Sağlıklı yemek pişirme yöntemlerini tercih edin. Kızartma yerine fırınlama veya sebzelerle pişirme gibi.
ü  Şeker ve şeker içeren ürünlerden mümkün olduğunca kaçının veya tüketimini azaltın.
ü  Alkol kullanmayın, kullanıyorsanız ılımlı alkol denilen miktarları aşmamaya çalışın. Haftada 2-3 kadeh ılımlı alkol olarak tanımlanır.
ü  Kurubaklagiller vücudumuzun süpürgesidir. Haftada 1-2 gün sofranızda mutlaka kurubaklagillere yer verin.

Şile Palamudu zamanı


Gümüşsuyu’nda, İnönü Caddesi 50 numaradaki Topaz, her ay, menüsünde o aya özel bir lezzetini ön plana çıkarırken, en çok  mevsimselliğe vurgu yapıyor. Bu çerçevede, Topaz’ın Eylül ayı boyunca sunacağı özel lezzeti, Şile Palamudu olacakmış.

Topaz’ın mutfağına Şile’nin Karaburun yöresinden gelen ve mevsimin en lezzetli balığı olarak bilinen Şile Palamudu’nu müşterinin damak zevkine göre tavada veya ızgarada pişiriyorlar. Palamudun tabaktaki eşlikçileri ise taze Akdeniz yeşilliklerinden roka ve puf böreği.

16 Ağustos 2013 Cuma

Sıcakta uyumaya çalışmak!


1 haftadır, geceleri dönüp duruyorum yatakta. Nedeni belli; sıcak! Odadaki saatin üzerindeki derece 29’u gösteriyor. Bunu görmek bile uykumun kaçmasına yetiyor. Odanın camları tüm gün ve gece boyunca açık... üstümüzde yazlık pijamalar... pike var ama sadece göstermelik, örtmek mümkün değil... başka ne yapabilirim ki?Sanki sesimi duymuş gibi, Liv Hospital bir haber gönderdi bugün. Yazının başlığı “yaz sıcağında kaliteli ve rahat uyumanın ipuçları”. Bu ipuçlarını veren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferah Ece.

Hızla okudum. Ben zaten sigara içmiyorum; bel ağrılarım nedeniyle sırt üstü de uyuyamam. Klima maalesef bana göre bir alet değil. Ama yine de dikkate alacağım şeyler var elbette. Belki sizin de işinize yarar?

1.    Kilo verin
2.    Alkol ve uyku ilaçlarından kaçının
3.    Sigarayı bırakın
4.    Sırt üstü yatmayın
5.    Hassasiyetiniz yoksa yatak odanızda klima kullanın
6.    Rahat ve ortopedik yastık seçin
7.    Çarşaf, nevresim kılıfı ve yastık kılıfınız pamuklu olsun
8.    Yemeğinizi yatmadan en az 3 saat önce yiyin
9.    Akşam yemeklerinde yağlı, kızartmalı ve baharatlı yemeklerden kaçının

Mavi’nin tarihi


Klasik sorulardan biridir “en sevdiğin renk hangisi?” Cevap verecek kişinin yaşına, cinsiyetine ve hatta o anki ruh haline göre değişir bu sorunun yanıtı. Ama benim için uzunca bir süredir cevap “mavi”. Bir kere denizin ve gökyüzünün rengi mavi; yani hayallerimin... İşte bu nedenle daha almadan, okumadan paylaşıyorum bu kitabın tanıtım haberini.

Tanıtım yazısına göre, Michel Pastoureau’nun bu çalışması, Antikçağ ve Ortaçağ toplumlarından Modern Çağ’a kadar, söz dağarcıkları, kumaşlar, giysiler, semboller, günlük yaşam, din ve sanat üzerinden mavi rengin toplumsal alandaki evrimini inceliyormuş. Valla ne yalan söyleyeyim, ben çok merak ettim. Zaten Can Yayınları da, kitabın türüne “kırkmerak” demiş.

Ve kitapla ilgili bir küçük bilgi daha: 661 sayfa ve 15 TL. 

15 Ağustos 2013 Perşembe

Kadınlarda en çok görülen 6 hastalık


Anadolu Sağlık Merkezi’nden geldi bu haber. Çok keyifli bir konu değil ama mutlaka bir göz atın bence. Hatta siz de erkekler; anneniz, eşiniz, sevgiliniz ve belki kızınız için.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Yılmaz, “Önemsemeyip geçiştirdiğiniz her hastalık tedavi sürecini uzatır” diyor ve kadınlarda en çok görülen 6 hastalığı şöyle sıralıyor:

Kanamalar: İlk adet 12-13 yaşlarında görülür. Eğer çocukluk döneminde kanama görülürse bunun mutlaka araştırılması gerekir. Buluğ çağı ile menopoza yakın dönemlerde adet düzensizlikleri sıkça görülebilir. Ancak beklenmedik zamanda ortaya çıkan, düzensiz, leke tarzında veya uzun süreli kanamalar mutlaka araştırma ve tedaviyi gerektirir. Menopoz döneminden sonra görülen kanamanın miktarına bakılmaksızın üzerinde önemle durmak gerekir.

Polikistik over sendromu: Nedeni tam olarak bilinmese de yanlış beslenme, aşırı kilo alma gibi problemler hastalığı tetikleyebilir. Hastalık tipik olarak genç kızlarda ve genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Polikistik over sendromu görülen kızlarda genellikle kilo fazlalığı, tüylenme, saçlarda dökülme ve sivilcelenme problemleri görülür. Tedavideki ilk aşama kilonun kontrol altına alınmasıdır.

İdrar kaçırma: Temelde kadınların hastalığı olan idrar kaçırma 35 yaşın üzerindeki her 5 kadından birinde görülmektedir. Kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek olan her idrar kaçırma bir hastalıktır ve tedavi edilmelidir. İdrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme gibi karın içi basıncın arttığı durumlarda ortaya çıkabileceği gibi, daha az eforla da meydana gelebilir.

Vajinal akıntılar: Normal fizyolojik akıntılar ve enfeksiyona bağlı akıntılar olarak ikiye ayrılır. Kokusuz, saydam, renksiz, adetin belirli zamanlarına göre miktarı artıp azalan akıntılar normal fizyolojik akıntılardır. Enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkan akıntıların belirtileri arasında renkli, kokulu, rahatsız edici miktarda görülmesi sayılabilir. Bunlar bakteri, mantar ya da parazit kökenli olabilir.

Menopoz: Menopoz, bir hastalık olmayıp, kadın hayatının en önemli geçiş dönemlerinden biri olarak sayılabilir. Adet düzenleri bozulduğunda bir çok kadın menopoza girdiğini söylese de, menopoz bir kadının peşi sıra 12 ay adet görmemesidir. Menopoza giriş yaşı ülkemizde 46-48 yaşlar arasındadır. Menopoz döneminin başlamasıyla eksilen östrojen hormonuna bağlı olarak; sıcak basmaları, terleme, uykusuzluk, vajinal kuruluk, seksüel istekte azalış, idrar problemleri, yorgunluk, ruh hali değişiklikleri, dikkat ve hafıza sorunları gibi belirtiler ortaya çıkar. Ayrıca menopoza giren her kadın şikayeti olmasa dahi kemik kaybından korunmak veya cinsel hayatının devamlılığı için hekime başvurmalıdır.


14 Ağustos 2013 Çarşamba

Kan kırmızı karpuz ya da altın sarısı kavun

Bugün gelen haberlerden birinin başlığı “Kavum mu, karpuz mu?” idi. Baştan peşin peşin söyleyeyim, bu sorunun cevabı benim için her zaman karpuz. Yanında bir parça İzmir tulumu ya da tuzsuz kelle peyniri, o da olmadı beyaz peynir ile ala...

Gelelim bu soruyu soran Diyetisyen Nil Şahin Gürhan’ın bu iki meyveyle ilgili yorumlarına. “Her iki meyvenin de yaz mevsiminde sağlığımızı geliştiren ve koruyan işlevleri saymakla bitmez” diyor Gürhan ve bu iki meyvenin benzer özelliklerini şöyle sıralıyor: 
  • Yüksek şekerli tadına rağmen karbonhidrat değerleri düşüktür. Bal gibi diye tabir edeceğimiz en tatlı karpuzda bile %10 oranında karbonhidrat bulunur.
  • Her iki meyve de oldukça düşük enerji içerir; 100 gr karpuzda 22, 100 gr kavunda ise 27 kalori bulunur.
  • Kavun ve karpuz içerdiği B1 vitamini ile normal sinir sistemi aktivitesinin devamını, B2 vitamini ile de gözün ve derinin sağlıklı işleyişini sağlar.
  • Her ikisi de C vitaminin iyi bir kaynağıdır. C vitamini bağışıklık sistemimizi güçlendiren ve yaz-kış ihtiyacımız olan temel vitaminlerimizden biridir.
  • Kavun ve karpuzda ortak bulunan bir başka vitamin olan B6 vitamini de, vücudumuzda metabolizmamız içinde işleyen, protein ve mineral tepkimelerinde gereklidir.  

Tabii bu iki meyvenin birbirine göre üstün yönleri de yok değil. Karpuzun üstünlüğü renginden geliyor. Çünkü karpuza kırmızı rengi veren karotenoid başta olmak üzere antikansorejen fitokimyasallar metabolizmamızın temizlik ajanları.

Kavunun karpuza göre üstünlüğü ise içeriğindeki Niasin ile folik asit. Niasin karbonhidrat, yağ ve protein metabolizma önemli görevleri olan, enerji sistemimizi ayakta tutan sağlığımızın koruyucusu bir vitamin. Folik asit ise hücre yenilenmesinde görevli.

Yani durum gösteriyor ki, yazın her iki meyveyi de bol bol tüketmeli.
 


13 Ağustos 2013 Salı

Asırlık köşkte kuzu butu yemek


Kadıköy – Moda’da, Caferağa Mahallesi, Cem Sokak. No:6’da beyaz bir köşk vardır. 1909 yılında Romanyalı işadamı Miltiadi Patos tarafından kızı Mari için inşa ettirilen, daha sonra Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin ünlü karikatüristi Cemil Cem ve ailesine 69 yıl konut olan Saklı Köşk. Bu asırlık köşk, şimdilerde Anadolu'nun binlerce yıllık kültür birikiminden bugüne gelen lezzetleri, füzyon mutfağının estetiğiyle birleştirerek, gelenlere özel bir tat deneyimi sunuyor.

Moda’nın karakteristik apartmanlarının arasına gizlenmiş bu zarif ahşap köşk,  sabah kafe konseptiyle hizmet verneye başlıyor ve öğlen – akşam yemeğinin ardından, zengin bar menüsüyle geceyi devam ettiriyor.
Gelelim bu asırlık köşkte yiyebileceğiniz yemeklerden birkaçına: Rize Celayir bölgesinin tuzlu tereyağında mühürlenmiş Trakya kuzu but, çalma pekmez, soğan çiçeği, kavun sirkesi, kuru baharatla yapılan Ferik (köy pilici), Uşak tarhanasıyla kaplanmış Saklı Köşk şnitzel, bademli pazı, kakule, yıldız anason, tereyağı, kök rezene püresiyle alabalık, Birecik patlıcanı, Cafe de Paris soslu dana bonfile, deniz ürünlü içli köfte, tahinli çıtır kabak...

Menünün fiyat kısmı ise şöyle: 8-14 TL arasında değişen başlangıçlar; 18-32 TL arasında değişen ana yemekler. Bir kadeh kırmızı ya da beyaz şarap ise 14 TL’ye yudumlanabiliyor…


12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ah o Antep yemekleri...



2003 yılının Temmuz ayıydı. Hazırlanmasına katkıda bulunduğum aylık yemek dergisinde yayınlanmak üzere, yerinden yöresel tarifler toplayacaktım. Bütün arkadaşlarım Ege ya da Akdeniz’de bir rota hazırlamamı öneriyordu. Böylece 2 hafta boyunca denize de girebilecektim. Ama eşim de gezinin fotoğrafçısı ve yedek şoförü olunca, biz rotamızı, o güne kadar hiç gitmediğimiz ve gitmeyi hep istediğimiz Güneydoğu’ya çevirdik. Nevşehir’den başlayan 15 günlük gezimizde tam 6 il gezdik. Ve tabii bol bol yemek yedik. İşte ne zaman birisi Antep dese aklıma bu gezi; bu gezi gelince de Antep’te yediğim Ali Nazik gelir. Daha sonra ünlü-ünsüz pek çok kebapçıda Ali Nazik yedim ama o tadı bir daha bulamadım.   

Ve bana bu geziyi ve o muhteşem Ali Nazik’i en son, bu haber hatırlattı.Lavantin Antep Yemekleri blogunun yazarı Şükran Sargın, hatta taburesinde oturmuş yemek pişirirken hatırladığı dedesinden ve annesinden öğrendiği yemekleri, tüm evlerde pişirilsin diye En Güzel Antep Ev Yemekleri isimli kitapta toplamış. Hayy Kitap’tan çıkan bu kitapta sadece tarifler yok ama. Antepli kadınlar gibi dolma yapmanın, yoğurdu pütürsüz pişirmenin, naneli yağı yemyeşil hazırlamanın püf noktaları da yine bu kitabın sayfalarında. Merak edenler için: Kitap 390 sayfa ve 25 TL.

Hazır semizotunun tam zamanıyken, buyrun kitaptan semizotlu bir Antep tarifi:

PİRPİRİM CACIKLI ARAP KÖFTESİ
5-6 KİŞİLİK

Malzemeler

2 bardak simit (köftelik bulgur)
200 gr kara et (yağsız, sinirsiz, 2 kere çekilmiş kıyma)
1 baş çok ince kıyılmış kuru soğan
1-2 kaşık un
Tuz, karabiber, pul biber
Köfteleri kavurmak için zeytinyağı
Cacığı için:
1 kase (250-300 g) iri doğranmış pirpirim (semizotu)
2 kase süzme yoğurt
2-3 diş sarımsak

Yapılışı

İnce bulgur, kıyma, çok ince kıyılmış soğan, tuz, baharat ve unu karıştırın. Gerektikçe su ilavesiyle 15-20 dakika yoğurun, iyice sakızlanmasını sağlayın. Bulguru yumuşayıp, yeme kıvamına gelen köfteden misket büyüklüğünde parçalar koparıp, ellerinizi sık sık ıslatarak yuvarlayın. Köfteler bitince geniş bir tencereye biraz su koyup kaynatın. Üzerine bir süzek koyun. Köfteleri süzeğin üzerine döküp üzerini kapatın. 15-20 dakika buharda pişirin. Tadına bakarak pişip pişmediğini kontrol edin. (Köfteleri suda haşlayanlar da var.)

Zeytinyağını tavaya koyup kızdırın ve pul biberi atın. Pişen köfteleri de tavaya ilave edip bir süre kavurun.

Ilıtılmış sarımsaklı yoğurtla semizotunu karıştırıp tuzunu atın. Geniş bir tabağa yoğurtlu semizotunu yayıp üzerine kavrulan köfteleri dökün. Pul biberle süsleyerek servis yapın.



26 Haziran 2013 Çarşamba

Bol kedili bir serüven

Tam da bahçeli bir eve taşınma arefesindeyken ve 6 yaşındaki kızımın en büyük isteği –Hıdırellez’de gül ağacına asacağımız kağıda bir kedi resmi çizip, üstüne bir kedim olsun yazdıracak kadar- bir kedi sahibi olmakken, bana çok iyi geldi bu yeni kitap haberi. Bana bu kadar iyi gelen bir şeyi de, hiç düşünmeden paylaşıyorum tabii...

Çocuk kitapları hakkında yazılar yazan, Açık Radyo’da çocuk kitapları programı sunan, nam-ı diğer “dolap kapağı” M. Banu Aksoy, bu kez kendi kitabını yazmış; adı da Kediler Hep Dört Ayak Üstüne mi Düşer? Kitabın ana kahramanları, Bir Dolap Kitap sitesinden aşina olduğumuz meraklı şirinler Moli ile Olaf. Kitap da, “Moli ile Olaf Merak Ediyor” dizisinin ilk kitabı.

Moli, Olaf ve Kedimiyo, sıcak bir yaz sabahı gizemli komşularının evine misafir olur ve hep birlikte kedi sohbeti yaparlar. Sohbet koyulaştıkça kediler hakkında neler öğrenirler neler. Öğrendiklerini yazar, listeler, kesip yapıştırıp sayfaları süslerler. Böylece kitabı okuyanlar da, kediler ne sever, ne sevmez? Dertlerini nasıl anlatır? Kediler gerçekten hep dört ayak üstüne mi düşer? Farklı dillerde pisi pisi nasıl söylenir? Neden ormanlar kralı aslandır? Kediler yalanınca tüy yutmaz mı? Gibi soruların cevabını bulur.

Kedilerle ilgili tüm bilgilerin çocuklar için anlaşılır kılındığı kitabın sonunda bir de mini sözlük var. Etkinlik sayfaları, kolaj tekniğiyle oluşturulmuş planlar, postitler, çizimler ve güzel kedi fotoğrafları da kitabın diğer hediyeleri.

25 Haziran 2013 Salı

Macaron'un "iyi"si


İlk kez Paris’te, Cafe Fauchon’da yemiştim. Cafe’nin yöneticisi olduğunu düşündüğümüz hanım, yan masamızdaki - yine arkadaşları olduğunu düşündüğümüz- küçük gruba macaron ikram etmiş; ardından, - herhalde benim meraklı bakışlarımdan olsa gerek - bize de küçük bir tabak içinde birkaç macaron sunmuştu.  Tek kelimeyle şahaneydiler. Hem “iyisini” yapan yerin azlığından, hem de “tuzlu” fiyatından ötürü; çok sık yenen bir tatlı değil elbette macaron. Ama iyisini buldun mu, kaçırmamak gerek.

“İyi” sınıfında macaron yapan yerlerden birisi de Divan. Divan şefleri tarafından, geleneksel Parisien kökenleri ve otantik Türk tatları harmanlanarak hazırlanan macaronlar, frambuaz, şokola, fıstık, passion fruit, gül, karamel, Türk Kahvesi, vanilya, limon, muz ve nane çeşitleriyle özel tasarım kutularının içerisinde satışa sunuluyor.

17 Mayıs 2013 Cuma

Paris’teki 100 lezzet durağı

 
Yurtdışında bir ülkeye ilk kez gideceği zaman, insanın yaptığı ilk şeylerden biri, eğer daha önce oraya gitmiş bir arkadaşı varsa onunla konuşmak olur. Önce gidilecek görülecek yerler listelenir, ardından da yenip içilecekler. Ama hassas bir konudur bu ikincisi. Çünkü damak tadınız ve keseniz arkadaşınızınkiyle uymuyor olabilir!
 
Artık "Paris'te nerede yemek yenir?" sorusuna cevap veren bir kitap var. Mehmet Ömür, Paris’in lezzetlerini bir kitapta toplamış. Caretta Yayınları’ndan Tortuga markası adı altında çıkan “Paris-Keyifle Yemek Yiyeceğiniz 100 Lezzet Durağı”, çantanızda ya da cebinizde size yük olmadan taşıyabileceğiniz boyutuyla seyahat için çok ideal. Paris 100 restoranın adres ve ulaşım bilgileri, telefon numaralarfavori yemekleri ve fiyat aralığı ile menülerde yer alan Fransızca yemek isimlerinin Türkçeleri de bu rehber kitabın sayfalarında.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir fincan kahvenin...


Az önce bir araştırma sonucu geldi. Araştırmanın konusu kahve. Öğle yemeği sonrası 1 fincan şekersiz (ya da bazen ortama uymak için az şekerli) Türk kahvesi ile, akşamları yemekten sonra 1 fincan sütlü filtre kahveyi, bünye isteyecek kadar alışkanlık haline getirmiş biri olarak, yazıyı sonuna kadar okudum. Ve benim gibi kahve tiryakileri için burdan da paylaşıyorum. Zira, sonuçlar bence ilginç.

Omega Araştırma Organizasyon Eğitim Danışmanlığı, Mikado Yayınları ve Kahve.gen.tr sitesi tarafından, Türkiye genelinde yapılan araştırmaya 1331 kişi katılmış. Araştırmanın sonuçlarına göre:
  • Halkımızın %78.7’si düzenli kahve içiyormuş.
  • Günün en çok kahve içilen vakitleri %36.9 ile akşam yemeğinden, %24.6 ile öğle yemeğinden, %19.8 ile kahvaltıdan sonra olarak belirtilmiş.
  • Katılımcıların %68.2’si kahvesini evde, %27.7’si işte, %6.7 ise dışarıdaki mekanlarda içiyormuş.
  • Kahvenin tadını ve kokusunu seven, rahatlattığını ve sağlıklı olduğunu düşünen katılımcıların %68.6’sı sade, %37.7’si sütlü, %13.9’u kremalı kahveyi tercih ediyormuş.
  • Ve Türk halkının %29.2’si yorgunluk hissettiğinde kahve içmeyi seviyormuş.

7 Mayıs 2013 Salı

Çalışan anne olmak


Ta ta ta taaa... İşte en kritik konulardan biri hakkında bir uzman görüşü daha: Çalışan annenin çocuğuyla ilişkisi.

Davranış BilimleriEnstitüsü’nden Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, uzun bir yazı hazırlamış bu konuda. Şirin Hanım’a göre, anne – çocuk ilişkisinin kalitesi, iş – yaşam dengesine dayanıyor. Bu dengenin kurulması için yapılması gerekenler için önerileri ise şöyle:
  • Çocuğunuza ayırdığınız zamanda tamamen ona odaklanmaya ve başka şeylerle ilgilenmemeye özen gösterin.
  • Çocuğunuzla olabildiğince göz teması kurun. 
  • Onun fiziksel, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarına duyarlı olun.
  • Sabırla, ilgiyle ve güven vererek iletişim kurun.
  • Özellikle çocuğunuz 30 aylıktan küçük ise onunla çevresinde ona bakım hizmeti veren diğer kişilerden daha fazla zaman geçirmeye çalışın. Eğer mümkünse iş temponuzu birkaç sene buna göre ayarlayın.
  • Çok sık bakıcı değiştirmemeye çalışın.
  • Çocuğunuzla iyi bir ilişkiniz olması için önce kendinizle iyi bir ilişki kurmanız gerektiğini unutmayın.
  • Çevrede olan biteni çocuğunuza anlatın, sorularını sabırla ve anlayacağı bir dille cevaplayın.
  • Hava kapalı dahi olsa birlikte açık hava aktiviteleri yapın.
  • Çocuğunuza sınır koyup gerektiğinde ‘hayır’ diyin.
  • Her gün belli saat aralıkları belirleyip o saatlerde çalışın. Eğer yarı zamanlı çalışmayı tercih ediyorsanız; bu zaman diliminin herkes tarafından bilinir bir rutin haline gelmesini sağlayın.
  • Mümkünse evde kendinize özel bir çalışma alanı yaratın.
  • Siz odanız/ofisinizde çalışırken çocuğunuzla ilgilenecek bir kişi olmalı. Bu yardımcıya çok acil bir durum olmadığı sürece sizi rahatsız etmemesi gerektiğini söyleyin.
  • İş haricinde acil ve çocuğunuzla ilgili olmayan bazı durumlar ortaya çıktığında, bunları halletmeyi iş saatleriniz dışına erteleyin.
  • Eğer dışarıda ve tam zamanlı çalışıyorsanız mümkün olduğunca eve iş getirmemeye özen gösterin.
Öneriler güzel ama bazen uygulaması zor. Yine de denemeye değer!
 

Hayatı uzatmanın sırları

Televizyonda ne zaman denk gelsem, durup şöyle bi dinliyorum ben bu adamı. Sakin sakin anlatmasını seviyorum; açık ve net konuşmasını, bir şeyleri dayatmamasını, sadece gıdalardan değil, sevgiden bahsetmesini... En son, geçenlerde Ali Kırca ile söyleşisini dinledim biraz Osman Müftüoğlu'nun. Yeni kitabından bahsediyordu. 

Kitabın adı, “Hayatı Uzatmanın Sırları”. Müftüoğlu’nun integratif yani bütüncül sağlık yaklaşımının detayları var kitapta. “Kendin kalarak, hastalıklardan uzak, sağlıklı yaşlanma sanatı olarak tarif ettiği bu yaklaşım 10 adımda özeti ise şöyle:  
  1. Sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptır.
  2. Genetik mirasına uygun bir hayat sür.
  3. Gereksiz yere ilaç kullanma.
  4. Modern/bilimsel tıbba inan ama geleneksel ve doğal tedavilerden de faydalan.
  5. Negatif duygulardan kurtul, affet, barış, sarıl, dokun, paylaş, sev ve sevil. Maneviyata ve huzura odaklan.
  6. Bedenini ve ruhunu toksinlerden arındır, fazlalıklardan kurtul, hafifle.
  7. Fazla kilolarını ver, sağlıklı bir kilo aralığında kalmaya gayret et.Doğru ve sağlıklı beslen, düzenli ve aktif bir hayat sür.
  8. Vücudunu vitamin ve minerallerle takviye et.
  9. İç ve dış güzelliği eşit önemse. Mutluluğun an, huzurun zaman olduğunu unutma, öncelikle huzura odaklan.

3 Mayıs 2013 Cuma

Bir O Yaka Bir Bu Yaka'dan lezzetler


Türlü türlü otlar... çeşit çeşit deniz mahsulleri... rengarenk sebzeler... taptaze meyveler... Hem sağlığı hem de lezzeti bir arada sunan, rengarenk bir kültürdür Ege mutfağı. Ama Ege’nin yemek konusunda sürekli çekişen iki kardeşi pilakinin kimin yemeği olduğuna bir türlü karar veremez. “Bu yaka”dan Gökçen Adar ile “o yaka”dan Maria Ekmekçioğlu’nun birlikte hazırladığı Bir O Yaka Bir Bu Yaka, işte bu tür sorulara yanıt veren bir kitap.

Eğer Ege’nin renklerini, lezzetlerini, mimarisini; kısacası her şeyi seviyorsanız, bu kitaba da mutlaka göz atmalısınız. Çünkü bu kitap hem göze hem damağa sesleniyor.

Ve işte kitaptan bir tarif: 

Ahtapot Sakız Yahnisi

• 1 adet kiloluk şoklanmış ahtapot
• 1 su bardağışarap
• 40 adet arpacık soğan
• 1 çorba kaşığı rendelenmiş portakal kabuğu
• 1 parça sakız
• 1 su bardağı haşlanmış deniz börülcesi
• 1 çay bardağı zeytinyağı
• 1 çorba kaşığı limon suyu
• 1 tatlı kaşığı sirke
• 1’er tatlı kaşığı pul biber ve tuz

Ahtapotun şapkasını ters çevirin. İç organlarını temizleyip kollarının aralarını 1 cm derinliğinde kesin. Yıkayıp tencereye alın. Üzerine şarap döküp kısık ateşte, tencerenin kapağı kapalı olarak, yaklaşık 2.5-3 saat pişirin. Soğumaya bırakın.

Arpacık soğanları bol suda dinlendirip kabuklarını temizleyin. Kızgın zeytinyağında parti parti kızartın. Daha sonra yayvan bir tencereye alın.

Pişmiş ahtapotu kuşbaşı doğrayıp soğanların üzerine ekleyin. Dövülmüş sakız, portakal kabuğu, limon suyu, sirke, 1 çay bardağı su, deniz börülcesi ilave edin. Kısık ateşte bir taşım pişirin. Pul biber serpip, servis yapın.

Kukla buluşması


16. Uluslararası Kukla Festivali için 15 farklı ülkeden gelen kukla gösteri grupları, İstanbul’da buluşacaklar. 8-19 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde, 30 farklı gösteri sergilenecek.

Kuklalara, 11 Mayıs Cumartesi Forum İstanbul, 12 Mayıs Pazar günü ise Marmara Forum ev sahipliği yapacak. Alışveriş merkezlerinde, Meksikalı ekip “Kathpuli” adını taşıyan geleneksel Hint İpli Kukla Gösterisi, İngiliz sanatçılar “İpli Böcek Kukla Gösterisi” ve Hollandalı grup pandomim ve kukla şovu harmanladıkları “Mask, Kukla ve Pantomim” gösterisini sergileyecek. Gösteriler saat 14:30 – 19:30 arasında.

İlaçsız yaşam



Oku ve ilaç mahkumu olmaktan kurtul! diyordu gelen haberin başında. Bu mümkün mü bilmiyorum? Elbette ilaç kullanımı azaltılabilir. Zaman zaman doğal yöntemlerle de ağrıyla başedilebilir herhalde ama sinüzitlerim tüm yüzümü bana bir balon gibi hissettirirken ya da başım, tam ortasından çatlayacakmış gibi ağırırken ilaç almaktan başka ne yapabilirim; ben bilmiyorum?!

Ama kitabın yazarı, akupunktur ve fitoterapi (bitkilerle tedavi) uzmanı Dr. Ümit Aktaş, Gereksiz ve bilinçsiz ilaç kullananların, hayat boyu ilaca mahkum edilenlerin, hastane hastane gezip de derdine derman bulamayanların ne çektiğini iyi biliyorum. Oysa çok basit, çok ucuz önlemler alarak bu cefayı çekmemek mümkün! İnsani, doğal ve yan etkisiz önlemler… Yani hastalanmamak mümkün!” diyecek kadar iddialı.